Aydos kalesi, Bizans (Doğu Roma İmparatorluğu) döneminde Konstantinopolis-Anadolu ticaret yolu üzerindeki en stratejik bölgelerden birine kontrol ve savunma amacıyla inşa edilmiştir. Adını Yunanca’daki Aetos(kartal)’dan alan Aydos dağının kuzeydoğu tarafında, bölgeye hakim bir tepeye inşa edilmiştir. İstanbul şehir merkezinin 36 km doğusunda ve Marmara Denizi’nin 8 km kuzeyinde bulunan , Sultanbeyli İlçe sınırları içerisinde yer alan tepe deniz seviyesinden 325 metre yüksekliktedir.
Yapımına XI-XII. yy ’da başlanmış, sonraki süreçteki ilavelerle XIII-XIV.yy’da nihai halini almıştır. Yapılan kazılarda ortaya çıkan kalıntıların büyük oranda XIII-XIV.yy’a ait oluşu, kalenin yoğun kullanım evresinin bu dönemler olduğu konusunda fikir vermektedir. Ancak kazı sırasında Bizans buluntularının dışında İlk Tunç Çağına dayanan 2 adet taş balta ucu, çok sayıda çakmaktaşı yonga bulunmuştur. Bu bulgular Aydos Kalesi’nin bulunduğu alanın çok daha eski dönemlerden itibaren kullanıldığına da işaret etmektedir.
Konstantinopolis şehrinin bir banliyösü olarak sınırı koruyan kale, çevre bölgelerin de idarecisi konumunda olan Aydos Tekfurluğunun yönetim merkezi olmuştur. Türk akınlarının yoğunlaştığı XI.yy’dan itibaren Bizans’ın kale sisteminde ciddi bir değişikliğe gitmesi sebebiyle Aydos Kalesi’nin, Türklerin Bizans topraklarına yönelik saldırılarını önlemek üzere inşa edildiği düşünülmektedir. Çünkü, daha önce ülke sınırlarında kaleler inşa edilirken Türk akınları sonrası anayollar ve büyük akarsu kıyılarında stratejik önemi haiz kaleler inşa edilmeye başlanmıştır. Dış duvarlarından itibaren 26.000 metrekarelik bir alanı kaplayan Aydos Kalesi, savunmayı daha güçlü kılmak için iç ve ön burç olarak kademeli bir şekilde yerleştirilmiştir. 325 metre yüksekliğinde olduğu için hem bulunduğu bölgeye hakimdir hem de erişilmesi oldukça güçtür.
1326-1328 yılları arasında Kocaeli Yarımadası’nın büyük bölümü Osmanlı’nın kontrolü altına girince Bizans ile Osmanlı arasındaki sınırda sadece Aydos Kalesi kalmıştır. Kocaeli Bizans tarafından sonraki yıllarda birkaç kez kurtarılma teşebbüsünde bulununca Osmanlılar bu direnci kırabilmek ve Kocaeli Yarımadası üzerindeki hakimiyeti arttırmak için Aetos (Aydos) ve Semandıra(Samandıra) Kaleleri üzerine akınlar düzenlemeye başlamışlardır. Orhan Gazi’nin emri ile bölgedeki tecrübeli komutanlar Akça Koca, Samsa Çavuş ve Konur Alp, Akyazı, İznik ve İzmit ile meşgul olurken Abdurrahman Gazi de İstanbul tarafındaki hisarlara akınlar düzenlemiştir. Akçakoca ve Konuralp bölgeye keşif akınları düzenledikleri sırada Semandıra Kalesi’nde gerçekleşen bir güvenlik zafiyetini değerlendirerek kaleyi kolaylıkla almışlardır. Ancak Aydos Kalesi’nin istihkamları çok sağlam olduğundan kalenin fethi uzamıştır. Kimin eline geçerse onu güçlendirecek olan bu bölgenin Bizans için önemi büyük olduğu için kuşatma sırasında imparatorluk kaleyi savunmak için asker göndermiş, Abdurrahman Gazi’nin işi oldukça güç bir hal almıştır.
Aşık Paşazade’nin ”Tevarih-i Al-i Osman” adlı eserinde yer alan bilgilere göre; kale kuşatma altında iken bir gün; Kale Tekfurunun kızı tarafından üzerine mektup sarılı olan bir taş atılmıştır. Kız, mektubunda gördüğü bir rüyadan bahsetmiş ve düştüğü bir çukurdan Gazi Abdurrahman tarafından kurtarıldığını anlatarak kendilerine kalenin fethi için yardım etmek istediğini yazmıştır. Sonrasında Abdurrahman Gazi ve yanındaki diğer gaziler bir gece kale önüne gelerek kızın önlerine attığı ip yardımıyla surlara tırmanmış ve sonrasında kapıyı açarak bir gece baskınıyla kaleyi fethetmişlerdir.
Böylece Aydos Kalesi Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Fetihten sonra “Aydos Fatihi” olarak anılmaya başlayan Abdurrahman Gazi; Aydos Kalesi Tekfurunun kızı ile evlenmiş ve kaleye yerleşmiştir. Prof. Dr. Halil İnalcık Abdurrahman Gazi’nin fetihten sonra kaleyi akın merkezi haline getirdiğini söylemektedir. Üsküdar’dan gelip Anadolu’ya kadar uzanan meşhur ordu yolunun üzerinde bulunan Aydos Kalesi Samandıra, Sarıgazi, Kartal, Pendik, Maltepe ve Paşaköy’e kuş uçuşu kadar yakındır. Kale, vadinin büyük bölümünü görebilecek stratejik bir noktada olduğu için burası kısa zamanda akınların düzenlendiği bir merkez haline gelmiştir. Böylece Aydos Kalesi Bizans yönündeki Osmanlı akınları için en önemli noktalardan biri haline gelmiştir.
Aydos’un masalsı hikayesi ilk kez Aşık Paşazade’nin 1400’lerde kaleme aldığı Tevarih-i Al-i Osman eserinde yer almıştır. Bu hikaye çok ilgi görmüş ve sonraki dönemlerde başka yazarlar tarafından farklı biçimlerde dile getirilmeye devam etmiştir. Aydos Kalesi’nin fethini; Mehmed Neşri ”Kitab-ı Cihannüma” eserinde bir aşk öyküsü olarak, Hoca Sadettin Efendi ise ” Tâcü´t-Tevârîh” adlı eserinde dinî bir öykü olarak anlatmıştır. Sonraki yıllarda Hadidi, İbn-i Kemal, Katip Çelebi, Solakzade Mehmet Hemdemi Efendi, Joseph von Hammer-Purgstall ve Alphonse de Lamartin de fetih hikayesini kendi eserlerine taşımıştır. Bunlara ek olarak 1558 tarihli Osmannâme’de Arifî’nin konuyu resmettiği bir minyatürü yer almıştır. Minyatürde tekfur kızının, uzun saç örgüsünü kaleden sarkıtarak Abdurrahman Gazi’yi kaleye çıkardığı tasvir edilmiştir. Bu anlatımın esin kaynağının XI.yüzyılda Firdevsî’nin yazdığı Şehnâme olduğu iddia edilmektedir. Bununla beraber günümüzde de bu hikayenin Türk sinemasında unutulmaz tarihi filmlere ilham kaynağı olduğu düşünülmektedir.
Aydos Kalesi’nin bugüne taşınmasında büyük emeği olan değerli Tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık; Aydos Kalesi’ni, İstanbul’un fethinin başladığı yer olarak tanımlamaktadır.